Korkuyorsun Ademoğlu
 

Korkuyorsun Ademoğlu

Caminin kapıları büyük bir gürültüyle kapandığında dizleri üstüne çökmüştü bile. Buzlu camlardan içeri süzülen ay ışığı tanrıya açtığı kollarını aydınlatıyordu bir tek. Gözyaşlarının tuzu göğsündeki yarayı acıtıyordu ama tek hissettiği; mutluluktu. Mutluydu ama umutsuzdu da. Sabah daha güneş doğmadan atmıştı kendini Allah'ın evine. Yalın ayak ve susuzluktan kuruyan dudakları mırıldanarak...

«Affet Allah'ım... affet»

Hala gözleri kubbenin oyuğunda karanlığa bakıyordu. Gözyaşları birikti göz çukurlarında. Başını usulca öne eğdi. Ölüme yürüyen bir kulun bakışlarını gösterdi dört bir yana. Yumruklarını sıktı. Kollarını iki yana açmış bekliyordu ölümü. Ölüm meleğini.

«Gel... Yalvarırım... Sana geldim. İşte uzandım kollarına... Ruhumu götürmene geldim...»

Ay ışığı karanlıkla örtülmeye başladı. Ağır ağır soluyan bir nefes hissetmeye başladı ensesinde. Tedirgin yüreğine içinden haykırıyordu

«Korkmuyorum...»

«Korkuyorsun!!!»

«Korkmuyorum... Günahlarım revan etti yüreğimi Allah'ım. Bir gün yüzü daha görmek hak değil bana.»

Arkasına dönme cesareti yoktu bedeninde. Bir demet ışık süzmesi vardı sanki kubbenin içinde. Mıhladığı gözlerini kırpamıyordu.

«Korkuyorsun. Ey ademoğlu sen eğmezdin başını unuttun mu? İnanmazdın beni ve seni yaratana. Şimdi, ne edersin bu halde?»

«Bir sözüm yok hiçbirine. Ama, dermansız her bir günüme merhamet ey melek.»

Dışarıda hava yazdı ama soğumaya başladı dört duvarın içi. Sonra ıslıkla esmeye başladı rüzgar.

«Ademoğlu bilir misin ölüm diye bildiğiniz, doğmaktır gerçek hayata? Senin canını almak iyiliktir sana.»

«Hayır, merhamet. Yıllar yılı cellatlık ettim tüm kullarına.»

«Ben de bir kulum, unutma!»

«Sen kulluğumun sahibisin yaratandan ötürü. Bir hançer getirdim yeleğimde. Eğer sen almazsan, ben alırım bu canı. Tek dermanım bu kaldı kendime»


«Sen aldığını sanırsın, verirsin bana. Hep istersiniz ekmeden buğdayı, başağı vermesini. Şimdi de günahla kavrulan yüreğinle âhireti mi istersin? Ömründe aldığın canları düşünmedin mi? Kendini ölüm meleği sandın. Cehennem bile soğuk gelir affına»

Gittikçe artan rüzgar sarsıyordu bedenini. Tel tel saçları, kucağına düşmeye başladı.

«Hep bir yolda yürüdüm, nereye varacağımı bilmeden. Firavun oldum düşünmeden ölümü... Kafir... (ağlamaya başlar) Kafir oldum affına sığındım, geldim kapına... Al bu canı at ateşine ama bana bırakma. Kor demirden ceketler giydir, erisin derim çekeyim cezamı.»

Sözünü keser.

«Suss!»

Sessiz bir bekleyiş vardır. Kucağına yığılan saçları yavaşça yükselir önünde. Üç beş metre karşısında bir pencere oluştururlar. Kalbinin sesini kulaklarında duymaya başlarken çığlıklar gelir dört bir yandan. Yüzünü aydınlatan alevlere bakakalır.

«Ne o? Şaşırdın mı ademoğluuu? Al hançeri ver canını. Götüreceğim yerle tanıştın artık»

Tek bir kelime bile çıkmadı kursağından. Düşündü. Dünya neresiydi? Ve ölümden ötesi? Ağlamaktan titreyen yüzünü yakıyordu sıcağı. Her bir ruh iskeletiyle köz oluyordu uçsuz bucaksız kazanda. Gözleri yoktu. Birbirlerine sarılıp Allah'ın adını haykırıyorlardı. Birden tutuştu saçlar ve yok oldular.

Karanlıkta bir ay ışığı kalmıştı, bir de Azrail.

Yaşlı adamsa çoktan hançerlemişti göğsünü.

Sabah namazında camiye gelenler bir tek hançerini buldular yerde, bir de ağarmış saçlarını.

 
 
  Bugün 54 ziyaretçi (74 klik) kişi burdaydı!  
 



http://www.sitenizesayac.com
Copyright © 2008 Tipiq1Net İletişim Hizmetleri A.Ş.
Gümüsh
ane Türkiye
Telefon:0(537) 876 55 32
Image Hosted by ImageShack.us Egitim ve ogretim
Bedava Hit Siteler Site Ekle Google List Google Toplist Sistemi
Hamachi Turk - Turnuvalar Ankara-Ankara Rehberi-Ankara Firma Rehberi her site burada
yonlendiren.com Tiklayin Google Pagerank, SEO tools

Popüler Siteler
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol